22 Haziran 2019 Cumartesi

KENDİNİ BİLMEK


D ü ü ş nce gücünün doğm kullanıldığında neler elde edilebileceğini sanırım artık herkes biliyor... Tabii buradaki "herkes" sözü Türkiye'de araştıran, soru soran, bildikleriyle yetinmeyen çok küçük sayıyabilecek bir "okur" kitlesi için, yani sizler için söylenmiş bir sözdür... Evet... Herkes biliyor... Fakat nasıl ki sigaranın zararlarının bilinmesi sigarayı bırakmak için çoğu kez yeterli olamıyorsa, bunun da bilinmesi dü ü ş nce gücümüzden etkin bir şekilde yararlanabilmeye yetmiyor... "Seviniz, seviliniz, bir olunuz..." demekle insanların sevgiyi yaşayamadıkları gibi...Yani sadece bilmek yeterli olmuyor... Bilmek ayrı bir şey yapabilmek apayrı bir şey... Peki bildiklerimizi nasıl yapabilir hale getirebiliriz?... İşte bu kitabın çıkış noktası buraya endekslenmiştir... Ruhsal güçleri uzun uzun anlatmak yerine, pratik uygulanabilir metotlarla bu yeteneklerin günlük yaşamımızda nasıl kullanılabileceğini sizlere göstermek istedik... İç potansiyal gücünüzü ortaya çıkartmaya yönelik uygulayacağınız son derece kolay bazı pratik metotlarla, yaşam içinde büyük bir etkinliğe sahip olabilir ve yaşamınızı isteğinize bağlı olarak yönlendirebilirsiniz. Ruhsal Güçleriniz'in geliştirilmesinde, istenmeyen alışkanlıkların giderilmesinde ve iç enerjinizin artırılmasında, bu metotlar % 100 başarı sağlayacaktır. Bu kitap, size ulaşılması /m bir kapının kolaylıkla açılmasının anahtarını verecek. Yeterk i bu anah tarı kullanabilmek için gerekli olan çabayı gösterin... K i t a p t a k i me t o t l a rı uygulayarak, günlük yaşamınızda sezgilerinizin süratle arttığına şahit olacaksınız. Altıncı duyunuzu siz de geliştirebilirsiniz... Hatta belki de diğer "Duyular Dışı Algılamaları"nızı da... Örneğin: Telepati, Durugörü, Duruişiti, Astral Seyahat, Telekinezi, Psikometri, İpnoz, Manyetizm, Şifacılık, Kehanet ve diğerleri... Günlük yaşamın getirdiği, streslerden ve yorgunluklardan kurtulmanın en kolay yolu olan "Gevşeme Egzersizleri" size yepyeni bir denge getirecek... Duyular Dışı Aygılamalan"nızı geliştirmek için çalışmasanız bile, "Gevşeme Egzersizleri" ile birçok psikosomatik kökenli rahatsızlıklarınızın üstesinden kolaylıkla gelebilirsiniz. Ayrıca negatif tesir ve enerjilerden korunma yollan da kitabın başlıca konulan arasında yer almıştır... 

H er iht i y a c a ce va p vere c e k tarz d a hazı rlanmış olan bu ki^ tapta size en uygun seçenekleri belirleyip, onun üzerinde kendi kendinize kolaylıkla çalışabileceksiniz. Psişik yetenekler bazı kişilerde hiç bir özel çaba göstermeden kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bazılarında ise yıllar süren geliştirme çalışmaları bile işe yaramaz. Bununla birlikte büyük çoğunlukta, her an ortaya çıkmaya hazır beklemektedirler. Bu tip yetenekler geliştirilerek açığa çıkartılabilir. Fakat bunun için gerekli olan süre kişiye göre değişir. B i r k a pı nın a ç ı l ı p açı lmayacağını denemeden bilemezsiniz... Sizin ruhsal dünyanıza açılmayı bekleyen kapılardan hiç değilse, en azından biri, her an açılmayı bekliyor olabilir... Yurt dışı 'ndaki Parapsikoloji Laboratuarları'nda uygulanan en so n ye n i l i k l e r i n ışığında hazırlanan bu kitap; insanları "sistemli olarak cahil bırakmaya" özen gösterenlere karşı güncel bir engellemedir. 

KENDİNİ BİLMEK 

 Eğer çözümün bir parçası değilsen; o zaman sorunun bir parçasısın demektir... Sevgili okuyucular, bu kitap sizin kendi içsel gücünüzü ortaya çıkartarak, ruhsal yönden daha etkin bir hale gelebilmenize yardımcı olabilmek amacıyla hazırlanmıştır. Ancak ruhsalgüçlerinizi geliştirmekle aynı zamanda ruhsal olgunluğa ve gelişmişliğe ulaşılacağı zannedilmesin... Bunlar birbirlerinden çok farklı olgulardır... 

B i r ps işik yeteneğe sahip olan kişinin, aynı zamanda ahlaki ve manevi yönden de ruhsal bir olgunluğa eriştiği şeklinde hatalı bir görüş vardır. Psişik konularda bilgisi olanlar, durumun hiç de böyle olmadığını gayet iyi bilir. Fakat bu önyargı öylesine yerleşmiştir ki, kolay kolay kırılacak gibi görünmüyor. Her halde bir müddet daha varlığım koruyacaktır... 

Ancak 13 hiç değilse siz SINIR ÖTESİ okuyucuları olarak gerçeği bilin... 
Ps işik ve medyomik yetenekleri olan bir kişi aynı zamanda ruhsal olgunluğa erişmiş bir kişi olmayabilir. Kaldı ki, bir çok örnek bunu doğrulamaktadır. Gerek yurtdışından, gerekse yurtiçinden buna çok sayıda örnek verebilirim. Ruhsal güçlen geliştirme tekniklerinin gündeme getirilmesi sizleri "süpermen" yapmak için değil, insanın kendi sırlarını keşfederek gerçeklere ulaşmasına yardımcı olabilmek içindir. 

Temel amaç budur... E l e ala cağımız konuları dikkatle takip eder ve "değişimin ihtiyacım" gerçekten içinizde hissederek bu çalışmaları sürdü-rürseniz; farklı bir dünyanın kapılarının önünüzde aralanmaya başladığını göreceksiniz... 

B u y o l d a, şimdiye kadar hiç olmadık bir şekilde kendinizle başbaşa kalacak ve dışarıdan hiç bir şeyi kendinize ilave etmeden, sadece kendi sırlarınızı keşfetmenin doğallığını yaşayacaksınız... Ortaya çıkartacağınız tüm sırların sizin içinizde gizli olduğunu unutmayın... Evet... Her şey sizde gizli... Hatta aradığını: Tanrını: bile... Bu yolda, sizde varolan "potansiyal gücünüz" ve asıl kökeniniz hakkında çok önemli ipuçlarını yakalayabilmeniz de mümkün olabilecektir... Ama unutmayın: Bütün bunlar kendiliklerinden gelmezler... Özel bir çaba ve gayret göstermeniz gerekecektir. Kısacası kendinizi bazı yönlerinizle yeniden tanıyacak, kendinizi yeniden keşfedeceksiniz... Tüm "Ezoterik Öğretilerdin asıl çalışma konusu olan. insan ı n "kendini tanıması", bu yolda objektif bir bilgiye ulaşması çok çaba ve çalışma isteyen, zahmetli bir iştir... Bu başlı başına ayrı ayrı bir çalışma konusudur. Tamamen ruhsal olgunluğu ve ruhsal gelişimi hedefleyen bu çalışma alanının belli bir bölümü ruhsal güçlerin tanınmasına ve geliştirilmesine ayrılmıştır.
Ruhsal güçleri geliştirme çalışmaları, insanın kendini tanıma ve kendi sırlarını keşfetme çalışmalarının sadece küçük bir bölümünü oluşturur. İşte bu yüzden sadece psişik yeteneklerin gelişmiş olması, insanın ruhsal olgunluğa ulaşabilmesine yetmemektedir. Fakat kendini tanıma çalışmalarında, ruhsal güçlerin geliştirilmesinin çok önemli bir yeri vardır. "Kendini bilmek" ya da "tanımak", insanın değişmesi zorunluluğunun doğal bir uzantısıdır. Değişmek, uyanmak, şuur-lanmak için; fazlalıkların terk edilmesi, içsel bir mücadeleye girişmek ve özdeşleşmeyi meydana getiren bağımlılıklardan soyunmak şarttır. Üstün çaba gösterilmeden, kendi üzerinde çalışmadan; değişmek, uyanmak, şuurlanmak mümkün değildir. Bütün ezoterik çalışmaların, inisiyetik öğretilerin temeli bu nedenle "terk"e dayanır... İnsan, her yanı fazlalıklarla çevrili ve çeşetli putların isteklerini yerine getirmekte olduğunu bilmeden mahpusluktan kurtarılamaz. İnsan özgür olmadığını anlamazsa, hapishaneden kurtulabilmesi de mümkün değildir. Özgür hale gelmek için, iç özgürlü ü ğ elde etmelidir. İnsanın uğrunda mücadele ederek kazanması gereken şey, işte bu özgürlüktür. İnsanın iç özgürlü ü ğ elde etme yoluna girmesi "terk et-me"ye hazır hale gelmesine bağlıdır. Herhangi bir şeyi kaybetmekten korkmayan, kaybedilecek bir şeyi olmadığının şuuruna varan kimse, bu şekilde her şeyi kazanır. Bu söz... Yani "insanın kendini tanıması" meselesi, belki ilk başta bize biraz garip gelebilir... "Ne demek yani, şimdi ben kendimi tanımıyor muyum9 ..." diye dü ü ş nebiliriz. Çünkü kendimiz hakkında yeterli fikre sahip olduğumuzu dü ü ş nürüz. Oysa ki çoğunlukla, kendi varlığımızın kökeni ve özellikleri hakkında yeterli bilgiye ve yeterli anlayışa sahip olmadan yaşamımızı sürdürürüz. Bunların içinde sahip olduğumuz, ancak çoğunlukla farkında bile olmadığımız ruhsal yeteneklerimiz, yani "Duyular Dışı Algılamalarımız da vardır.
 Böyle olunca da, kendi varlığımızın iç potansiyelini, iç gücünü çoğunlukla kullanmadan kısıtlı imkanlarla yaşamaya kendimizi mahkum ederiz... Ve yaşamımızın büyük bir bölümü böyle geçer... İçimizdeki mevcut potansiyel güçten habersiz kendimizi son derece hür ve özgür zannederek; aslında tam bir mahpushane yaşantısı sürdürürüz... Hapiste olduğumuzu far-ketmediğimiz için de, hapisten kurtulmak için hiçbir çaba sar-fetmeyiz... İnsanın mevcut iç potansiyel gücünü kullanmadığı bu dünya yaşamında özgür olamadığını, çok kısıtlı imkanlarla yaşadığını farkeden toplumlar, çok eski çağlardan beri bu yolda önemli çalışmalar içine girmişlerdir. D i n l e r i n, fe l se f e l e r i n, doğu ve batı ezoterik çalışmaların, mitolojilerin; ortaklaşa amacı çok eski çağlardan beri tek bir noktada: "Kendini Bilmek"de yoğunlaşmıştır... "Kendini bilmeyen varoluşun sırlarını da bilemez" ya da "kendini bilmeyen Rabbi'ni de bilemez" sözleriyle de bu konu dile getirilmeye çalışılmıştır. U z u n yı llardır konunun önemini farkeden kadim toplumlar özel çalışmalar yaparak; o özel çalışmalara katılanlara önce bu konuyla ilgili bilgiler aktarmışlar ve daha sonra da bu bilgiler ışığında insanların kendi iç enerjilerini kullanabilmelerini sağlamaya çalışmışlardı ki, bunun da adına "inisiyatik çalışmalar" adı verilmiştir. Bu çalışmalara örnek olarak Eski Mısır'daki özel eğitimleri ve Sufi Ekolleri'ni gösterebiliriz. SINIR ÖTESİ YAYINLARI'ndan çıkartığımız ilk kitabımız olan "GİZLİ SIRLAR ÖĞRETİSİ"nde, konunun bu yönü sizlere aktarıldığı için burada tekrar etmek istemiyoruz... Mı sır merkez olmak üzere, dünyanın dört bir yanında çok uzun yıllar önce yürütülen bu çalışmalar belli bir süre sonra unutulmaya, gerçek mahiyetinden uzaklaşmaya hatta dejenere
olmaya başladı. Ve içle uğraşılırken, dışla uğraşılmaya, şekilciliğe dönüşmeye başlayınca eğitimin etkinliği de kaybolup git16 "KENDİNİ BİLMEK" ti... Bir zamanlar gürül gürül akan bir şelaleyken, belli bir süre sonra, durgun su birikintilerine dönüştü... Sonra ne oldu? Ne o l d uğ u aslında tüm açıklığıyla ortada... Belli bir süre insanlık, içinde insanlığın kalmadığı bir insanlık tablosu çizme gayreti içinde yaşamını sürdürmeye çalıştı... Fakat bir şeylerin eksikliği her zaman için hissedildi... Son 10 yı ldır dünya üzerinde bu konuda çok önemli çalışmalar başlatıldı. "New Age - (Yeni Çağ) Eğitimi" adı altında açılan kurslarda, insanın kendisini keşfedebilmesi ve yaşam içinde daha güçlü daha etkin olabilmesi için çeşitli çalışmalar yapılmaya başlandı. Bu kurslara özellikle ilk başta büyük şirketler ilgi gösterdiler. Yurt dışındaki birçok büyük şirket, üst düzey yöneticilerini bu seminerlere gönderdi. Çok yüksek ücretlerle açılan bu seminerlere ilk katılan şirketler arasında: Uluslararası Hisse Senedi Borsası, Amerikan Express, Olivetti, Shell, IBM ve Machintosh gibi büyük şirketlerin ilk sırayı aldıkları görüldü. Hatta İngiltere'de Savunma Bakanlığı ve Bakanlar Kurulu Bürosu bile bu seminerlere katılanlar arasındaydı. Bu kursların tek bir amacı vardı: Katılanları kendilerini keşfetme yolculuğuna çıkartmak... "G e l e c eğ e Uyum Sağlama Seminerleri" de denilen bu ö/.el kurslardajnsanın iç potansiyal gücünün ortaya çıkartılma-s ı n a ç a l ı ş ıl ı r k e n , aynı zamanda insanın duyular dışı algılamalarından ve özellikle de sezgilerinden nasıl daha etkin b i r şe k i l d e yararlanabileceği, konsantrasyonunun nasıl geliştirebileceği gibi metotlar da öğretilmekteydi... DÜNYAYA TESLİM OLAN İNSANIN KARAKTERİSTİK DURUMU 
Sorunu ortaya koymadan, sorunun çözülmesi çok zordur. 
Gelin şimdi sorunu maddeler halinde bir gözden geçirelim:
D u y g u l a rı nın esiridir. K a lı plar içinde sıkışıp kalmıştır. Gurur-kibir içindedir. Dünya ile özdeşleşmiştir. Gerçek bilgiden uzak, sadece kulaktan dolma bazı din sel bilgileri ve terkedemedikleri kendisine sürekli olarak engel olmaktadır. Bireysellik içindedir. Dilinden "ben" sözcü ü ğ düşme mektedir. Aç gözlüdür. İç güdüsel yaşar. 9- K e n d i n i ve ke n d i çıkarlarına hizmet edenleri sever.
10-Suni olarak yarattığı bir sürü icaplar içine kendini sı kıştırmıştır. 11- Ruhsal Güçleri'nden yararlanamamakta, buna bağlı olarak ileri görüşlülü ü ğ kısıtlanmakta ve sezgileri körlenmek-tedir. Bunun doğal sonucu olarak da, yeniliklere oldukça zor uyum sağlayabilmektedir. Bu bilgisizlik çemberi bir başka sorunu daha beraberinde getirmiştir: Dünyada yaşamın gayesi nedir? Ben kimim? Nereden gelip nereye gidiyoruz? Yaşam bir takım basit rastlantıların bir araya gelmesinden mi ibarettir?... Yaşam ve yaşamın sonuyla ilgili bilgiler, insanlık için bir "sır perdesi" altında kendisini gizlemiş durumdadır... Ha y a t ga i l es i adı nı verdiğimiz bu yaşam çarkına kendimizi öyle bir kaptırıp gidiyoruz ki; bu hengamede, sözünü ettiğimiz sorular, çoğu zaman aklımızın ucundan bile geçmiyor. Arada sırada bu soruları kendimize sorduğumuzda ise. tam bir cevap bulamıyoruz. Bulamayınca da ister islemez, sırtımızı bu sorulara dönüp, o tatlı uykumuza devam ediyoruz... Tüm bunların sonucu olarak, bir süre yapay ihtiyaçlarla ve 18 "KE N D İ Nİ BİLMEK" m a d d e n i n b i z i ce z b e t m e ara cı olan arzular içine kendimizi adeta hapsederek, yaşamaya gayret ediyoruz... Nefes alarak ve yemek yiyerek... Bunun da adına yaşam denebiliyorsa eğer... 
İNSANIN İLK UNUTTUĞU BİLGİ: KENDİSİNİN KÖKENİ OLMUŞTUR 
Ezoterik, inisiyatik, teolojik ve felsefi çalışmalar insanın "kendini bilmesi" sorunu yüzyıllardır dile getirmiş olmalarına rağmen konunun bu yönü belli bir süre sonra unutulmaya başlanmış ve bu noktaya gerektiği kadar önem verilmemiştir. İnsanlığın unuttuğu bilgilerin başında, kendi kökeniyle ilgili bilgiler gelmiştir... Ve böylelikle insan, bu dünyada yaşarken kendi kendisine yabancılaşmaya başlamıştır. H e p i n sa n l a rı n birbirlerini anlayamadıklarından şikayet edilir ve bu şikayetlerin ardı arkası bir türlü kesilmez. Bu gidişle kolay kolay kesilmesi de mümkün görülmüyor... Çünkü insan öncelikle kendisini anlayamamaktadır... Kendisini anlayamayan bir insanın da, bir başka insanı anlayabilmesi bir türlü mümkün olamıyor... İnsanın kendine yabancılaşması, beraberinde kendi yeteneklerine de yabancılaşmasını beraberinde getirmiş ve insan ı unsal yeteneklerini de kullanamaz bir hale gelmiştir. Hatta ruhsal yeteneklerinin olmadığını iddia eden insanların özellikle yurdumuzda hala bulunduğu gerçeği dikkate alınırsa; konunun hem üzücü hem de gülünç yanı daha net gözlerimizin önünde canlanacaktır. Evet... Tek bir cümleyle özetleyecek olursak: "hiiyiik bir ıo^nn/nkla insanlar kendini taıu\aınaınaklaılır" diyebiliriz. İnsanın nasıl büyük b i r güce sahip olduğu ve bunu nasıl ortaya çı kartacağı meselesi üzerinde önemli çalışmalar yapan a ı a şi ır m a c ı l a r . klasik psikolojiye de bambaşka b i r çehre getir19 m i s l e r ve para p s i k o l o j i n i n de ka t kı larıyla yepyeni anlayışların ortaya çıkmasına zemin hazırlamışlardır.
Yurdumuzdaki psikolog ve psikiyatristlere de bu konuda büyük bir iş düşmektedir ama maaalesef özellikle bazı psikiya-t r i s t l e r geli şe n yeniliklere karşı büyük b i r in a tl a ayak direyişlerine devam ediyorlar... Ruhsal kültürden habersiz, parapsikolojiden bi haber sözde ruh hekimleri, insanların başına merhem sürmeye çalışıyorlar... Merhemleri olsa kendi başlarına sürerler... İÇ DEĞİŞMEDEN DIŞ DEĞİŞEMEZ İçine dü ü ş len bir başka yanılgı da, değişimin hep dışarıda aranmaya çalışılmış olmasıdır. Değişim hep dışarda aranmaya başlanmış ve asıl değişimin insanın içinde meydana gelmesi gerektiği üzerinde durulmamıştır. İnsanın kendi kökenini farketmesi. kendi sırlarını anlayabilmesi için; öncelikle teorik bilgilere ihtiyaç vardır. Ancak bunları sadece zihnen bilmemizin yeterli olmadığını bir kez daha hatırlatmak istiyorum: Neler yapılması gerektiğini bilmek bu alanda yeterli değildir. Kendini içsel güçlerimizi ortaya çıkartabilmek için çalışırken; teorik bazda bilinenlerin, uygulamaya geçirilme mecburiyeti vardır. Yaşama geçirilmeyen ve kendi üzerimizde uygulanamayan pratik metodların, iç gelişimimizde bize hiç bir yararı olmayacaktır. İnsanın bu yolda ilerleyebilmesi için öncelikle kendisinde değiştirmesi gerektiği bazı yönlerin mevcut olduğunu farketmiş olması gerekir. Gerek bireylerde, gerekse toplumlarda bu alanda görülen en büyük zorluk, değişimlere karşı gösterilen dirençlerdir. Yeniliklere kolay uyum sağlayamayışımız ve gelen her bir yeniliğe önce b i r direnç göstermemiz; çoğunlukla eskide yaşamanın kolaylığını tercih etmemizden kaynaklanmaktadır. Çünkü eskide yaşamak yeni bir araştırmayı ve yeni bir atılımı gerektirmediğ i için çoğunlukla daha kolaydır. Kendimize göre oluşturduğumuz belli bir dü ü ş nce sisteminin gölgesindeki serinlik bize hep hoş gelir. Ama bu gölgedeki serinlikte uyukladığımız müddetçe, yeni yerler keşfedebilme imkanını da kendi kendimize kapatmış oluyoruz... Bu hare k e t l er i m i z i hak lı göstermek için de, şimdiki davranışlarımızın bizi bu günkü düzeyimize getirdiğini söyleriz. Bu kesinlikle doğrudur. Ama şimdi artık yeni düzeyde kişisel iç gelişimimizi gerçekleştirebilmek için yeni düzeye uygun şartları oluşturmamız gerekmektedir. Bunu yapabilmek için önce korkularımızın tüm engellerini aşmak ve zihinsel konsantrasyonumuzun kontrolünü elimize almak gerekir. Eski alışkanlıklarımızın zihnimizin sorunlara e-MI olmasına izin verişimiz, derhal kırılmalıdır. Onların yerine ömür boyunca sürecek yeni bir görüş açısı gerekmektedir. O da: Çözümlere odaklanmak ve bu yolda yeni adımlan cesaretle ıiiabilmc başarısını gösterebilmeye bağlıdır. Peki bunu nasıl başaracağız?... K o n u n u n asıl önemli yönü de zaten burada dü ü ğ mlenmekledir. Yaşamınızı daha zengin, daha dolu, daha neşeli ve daha heyecanlı kılmak için pek çok güçlü araçlar ve stratejiler öğrenebilirsiniz. Ama eğer bu öğrendiklerinizi uygulamazsanız, bu iıp kı çok güçlü bir bilgisayar alıp, onu hiç kutusundan çıkarmamaya ya da lüks bir araba alıp bahçeye park etmeye, onu toza ve çürümeye terk etmeye benzeyecektir. N e y e, nası l ve nereden başlamalı?...
Gerçekten kendimizde bir şeyler değiştirmek istiyorsak; öncelikle günlük yaşantımızda bir takım davranış kalıplarımızla, kendi kendimizi nasıl kısıtlamış olduğumuzu çok iyi gözlemlememizde büyük faydalar vardır. Şimdi, bir günlük yaşantınızı şöyle bir gözden geçirirmisiniz?... Sabah yatağınızdan kalkıp, tekrar akşam yatağınıza 21 yatı ncaya kadarki geçen süreyi, gözünüzde şöyle bir canlandırmanızı rica ediyorum. Bu geçen süre içinde karşılaştığımız belirli olaylara dikkat edersek, çoğunlukla hep aynı tepkileri gösterdiğimizi görürüz. Yani belirli davranış biçimlerini hep aynı tarzda kullanırız. Hep aynı şekilde sevinir ve hep aynı şekilde üzülürüz. Yaşam içinde karşılaştığımız olaylara, çoğunlukla duygu ve dü ü ş ncelerimize hakim olamadan bir takını tepkiler gösterir dururuz. Bu halimizle yani "otomatik vaşam biçimimizle" doğrusunu ifade etmek gerekirse: Biyolojik robotlardan pek farkımızın kalmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Düğmelerine basınca gülen, bir başka düğmesine basılınca ağlayan halimizi değiştirmeden, gerçek anlamda özgür olmaktan sözetme-miz mümkün değildir... Bunun böyle olması duygu ve dü ü ş ncelerimiz üzerinde kalıcı bir hakimiyetin tarafımızdan sağlanamamış olmasından dolayıdır. Bu yüzden de biz yaşam içinde genellikle aynı tür olaylara, hep aynı tür karşılıklar veririz... Ve bir türlü istemediğimiz yönlerimizi sırf bu özelliğimizden dolayı değiştirenleyiz. İşle gerçek anlamdaki bir değişimi içimizde gerçekleştire-meyişimizin en önemli sebebi, bu göstermiş olduğumuz ota-matik davranış biçimlerimizdir. Hep aynı şekilde davranmakla yeni bir davranış biçimini oluşturmamız adeta imkansız bir hale gelmektedir. Dolayısıyla sanki hep aynı olayların içine kendimizi kısıtlayarak yaşamaya çalıştığımızı, dikkatlice kendimizi gözlediğimizde farketmenıiz. mümkün olacaktır. ENGELLER GÖRÜLMEDEN ENGELLER AŞILAMAZ 
H e r şeyin başı insanın kendisiyle i l g i l i gerçekleri farket-ınesidir. Aslında ne denli güçlü b i r ruhsal yapıya sahip olduğunu ancak otomatik yaşamın tercih edilmesinden dolayı halihazırda bunları kullanamadığını farkeden b i r k i şi i ç i n yolun yansı a ş ıl m ı ş durumdadır. Bu nedenle insan ö n c e l i k l e kendi eksik

22 "KE N D İ Nİ BİLMEK" İlklerini büyük bir cesaretle, kendi kendisine itiraf etmeyi ba-şarmaladır. Karamsarlığa kapılmadan kişi kendi eksikliklerini önce kabullenmeledir ki, bunların üstesinden gelecek çalışmaları başarıyla gerçekleştirebilsin. Y aş amımız aslında çeşitli dengelerden oluşan bir süreç olarak karşımıza çıkar. Ancak ne var ki çoğunlukla bu dengeleri yine biz kendi kendimize ürettiğimiz dü ü ş ncelerle bozarız. Eğer bahçemizde kök salmakta olan yabani otları görmeyi reddedecek kimseler haline gelmemize izin verirsek, kafamızın içinde yarattığımız hayeller, sonunda bizi mahvedecektir... A-ma bir o kadar yıkıcı olan bir şey daha vardır: O da, korkudan sürekli olarak yabani ot bürümüş bir bahçeyi dü ü ş nüp duran insanlara olanlardır. 

Kendi üzerinde çalışanların yolu, bir denge yoludur. 
Kendi üzerinde çalışanlar otları görür, onlara yüzünde bir gülümseme ifadesiyle bakar. 

Çünkü onları görmüştür artık. Derhal eyleme geçip onları yok edecektir... 

A z sonra ele alacağımız "konsantrasyon çalışmaları" size bu çemberi kırmanızda büyük bir avantaj sağlayacaktır. Zate n kita bı n başına da söylemiştik: Sizlere Ruhsal Güçlerinizi geliştirmeniz için vereceğimiz teknikler, aynı zamanda sizleri yaşama şuurlu bir şekilde bağlayacak köprülerin de oluşmasına zemin hazırlayacaktır... 

Y a b a n i ot lar ko n u s u n d a end iş e duymak zorunda değiliz. Onlar da hayatın bir parçasıdır. Onları görmemiz, varlıklarını kabul etmemiz, çözümlere odaklanmamız ve hayatlanmızdaki etkilerini yok etmek için ne gerekiyorsa hemen yapmamız gerekmektedir. 

V e şunu kesinlikle unutmayınız ki: Onları yok f'arzetınekle onları yok edemeyiz. B u n l arı yok edebilmek için, "kendi kendine telkin ve kon-sdiıtnısyoır metotlarının bilinmesi ve kuralına göre uygulanması gerekir. Aksi takdirde bu yabani otlardan kurtulabilmek hemen hemen mümkün değildir.

V ar lı kları karşısında ateş püskürüp, küplere binmek ya da korkudan pısırıklaşmak; onların bahçemize girmesini daha da kolaylaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Yapılması gereken şey: Onları kuralına göre söküp atmaktır. Ve bunu, bir oyun anlayışı içinde,yaşam içinde neşe içinde yapabiliriz. Ömrünüzün geri kalanında, emin olun, yeni yeni otlar hep gelecek, boy gösterecektir. Eğer her sorun çıktığında dünyaya karşı bir tepki duyarak yaşamak istemiyorsanız, onların da hayatın önemli bir parçası olduğunu hatırlamanız gerekir. 

Onlar sizi güçlü ve dikkatli tutar. Bahçenizi sağlıklı ve zengin durumda korumak için neler yapılması gerektiğini hep görebilmenizi sağlar. Zihnimizin içindeki yabani otlar temizlenmeden, gerçek varlığımızla yani kendimizle başbaşa kalabilmemiz mümkün değildir. 

Sadeleşmek, saflaşmak ve bizi saran fazlalıklardan kurtulabilmenin ilk adımı, zihnimizdeki bize ait olmayan otlan temizlemektir. Ancak bu otların temizlenmesi için buna hazır ve istekli olmak ve belli bir mücadeleye hazır olmak şarttır. Çünkü bu otların temizlenmesi belli bir süreyi ve çabayı gerektirir. Ve belirli teknikleri ve kuralları vardır... 

Bu yolda çabasız hiç bir şey elde edebilmek mümkün değildir. Yı llardır zihnimizde oluşturma alışkanlığı kazandığımız olumsuz bütün davranış biçimlerimiz, bizim için birer yabani ottur. 

Bu yabani otlardan dolayı içimizdeki filizler gelişip bü-yüyememektedir. Bunlar, "Ruhsal Güçlerimiz"i kulanmamıza-da engeller oluşturmaktadır... Ne yapmak istediğinize karar vermek zorundasınız. Eğer gerçekten hayatınız üzerinde bir kontrol duygusu hissetmek istiyorsanız, ki şu anda yapabileceğiniz bir sürü şey varken oturup da bu satırları okumayı seçmiş olduğunuza göre, ne istediğinizi biliyorsunuz demektir; istediğiniz gerçek özgürlük, içsel güçlerinizden yararlanmak ve dünyada daha bilinçli yaşamaksa doğru adrestesiniz... Ve emin olun ki arzu ettiğiniz hedeflere ulaşacaksınız... 

24 "KE N D İ Nİ BİLMEK" Bu yolda ilerleyebilmek için öncelikle içsel bir özgürlük duygusuna ihtiyaç vardır... Nedir bu içsel özgürlük? İçsel özgürlük nasıl yakalanabilir? İçsel özgürlük gerçek özgürlüktür... İçsel özgürlü ü ğ n ilk filizleri ise değişim arzusu içinde yeşerir..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder